Prizren Birliği – Prizren Ligi

Prizren Birliğinin tarihsel süreci.

Prizren Birliği – Prizren Ligi
Yazar : Tarih : Okunma : Yorum Yap

Prizren Birliği – Prizren Ligi

Yazar; Shasivar Kabashi

Giriş

 
Avrupa’nın en eski milletlerinden biri Arnavutlardır. Arnavutların maiyeti İllirlerdir. Arnavutluk, coğrafya ve sekene itibariyle, doğu kesimi güneyde Karadağ’dan başlayarak Arta Körfezi’ne kadar uzanan Adriyatik safhilindedir ve bu topraklarda eski İllirlerin soyundan gelen vegünümüzde yaşayan halka Ghegler, güneyde yaşayanlara ise Toskler denilir. Gheglerle Tosklar arasında İşkumbi nehri akar. Arnavutluk, sırasıyla Roma ve Bizans İmparatorluklarının hakimiyetinde yaşamış, Miladi VI. Yüzyıldan itibaren komşu İslavlılar halkların saldırılarına, bunu müteakiben ise X-XV. Yüzyıllar arasında Yunanlıların ve İtalyanların baskılarına maruzkalmışlardır. Bölgede gerçekleşen din, ırk ve mezhep kökenli kaynaşmalar neticesinde Alban(Arnavut) halkı biririne rakip iki gruba bölünmüş; bir grup Roma Kilisesi’ne bağlanirken, diğerİstanbul’daki Yunan Ortodoks Kilisesi’ne bağlanmıştır.1 
 
1413 yılında Osmanlı hakimiyetine giren Arnavutluk, 14411467 tarihleri arasında GeorgeKastriot veya İskender Bey adıyla anılan şahsin halkı isyana teşviki sonucu Osmanlıhakimiyetinden ayrılmış, onun ölümü üzerine 1468 de Osmanlı hakimiyeti burada yeniden kurulmuştur. Arnavutlar Osmanlı hakimiyetinin altinda, XVII-XVIII. Yüzyıllarda çoğunlukla İslam dini kabuletmişlerdir. Osmanlı idaresinde Arnavutluk’ta asıl büyük rölü Müslüman Arnavutlar oynamışlardır. Müslüman olmaları sebebiyle ‘’zimmiler statüsü’’ ne dahil değildiler. Türkler, Araplar gibi Müslümanlarla aynı haklara sahiptiler. Devlet memuru olabiliyor, askere alınıyorlardı.2 Sonuçta Arnavutluk ahalisinin ezici çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeye dönüştü.
 
XIX. yüzyıl da nüfusun çoğunluğu müslüman bir ülke olarak, Balkan’da Osmanlı hakimiyetinin altındaki Arnavutluk topraklarınıgeniş bir uzantısı vardı (Kuzeyde Sırbistan’dan güneyde ArtaKörfezine kadar). Arnavutluk, iyi bir stratejik konumda olamakla beraber Müslüman ArnavutlarıOsmanlı Devleti’nin Balkan’da ki güçlü bir kalesiydiler. Bu yüzden, Ruslar ‘’panislavizm’’siyaset için Balkan’da güçlü bir müslüman ülke engelleyerek güçlü Ortodoks Devletler kurmak istiyorlardi.
 
XVIII. ve XIX. Yüzyıllarda başlayıp hız kazanan milliyetçilik ve modernleşme; doğu-batı arasında bütünsel nitelikte çatlamalara yol açmış, ayrımlar zamanla büsbütün derinleşmiştir. Bu yüzyıllarda başlayan huzursuzluk II. Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir.1878 Berlin Kongresi sonrası kurulan Prizren İttihat Cemiyeti ise milliyetçilik damarından beslenerek Arnavut coğrafyasında müstakil bir devlet kurmaya niyetlendi. Cemiyet, ilk kuruluş amacından saparak Arnavut milliyetçiliğinin lokomotifi haline geldikten sonar Arnavutlar arasında güç kazanmıştır. Hâlbuki başlangıçta Cemiyet’in milliyetçi bir hareket noktasında yola çıkmadığı aksine Osmanlı Devleti’nden ayrılmak gibi bir niyetle kurulmadığı bilinmektedir. Fikir belirsizliği ve uyumsuzluğa rağmen cemiyet, Arnavut milli uyanışını başlatmış ve 1913 tarihinde Osmanlı Devleti’nden koparak müstakil bir devlet haline gelecek olan Arnavutluk Devleti’ne zemin hazırlamıştır. Bu dönemde İngiltere, Rusya, Avusturya -Macaristan ve İtalya gibi büyük devletler olayları yakından takip etmek için Prizren’de konsolosluklar bile açmışlardır.
 
 

1) Prizren Birliği’nden önceki duruma genel bir bakış

a.XIX. yüzyılda Osmanlı devleti nin altında Arnavutlar
XIX. Yüzyılın son çeyreğinde bu ülkedeki Müslümanlar toplam nüfüsü%70’ini oluşturuyor ve güney ve orta kesimlerini işgal ediyorlardi. %20’sini oluşturan Ortodokslar ise Yunanistan sınırına yakın yerlerde yoğunlaşmışlardı. Ülkenin kuzeyin deki Katolikler, dağlık bölgelerde veyine dağlı Müslümanlarla yan yana yaşıyorlardı, fakat bölgenin genel nüfusunun ancak %10’nu oluşuyorlardı. 1875’de Arnavutların toplam nüfusu 1,4 milyona ulaşmıştı ve bunun 600 bini Şkumbin nehrinin kuzey sahiline saçılmış bulunan Gheglerdi ki, bunlarin da üçte biri Müslüman, diğer üçte biri Katolik’ti. Güneydeki Tosk’ların oluşturduğu 800 bin kişinin ise dörtte biri Müslüman, kalanları ise Yunan kilisesine bağlı ortodokstu.3
 
1864 ve 1867 yılları arasında eyalet teşkil kanunlarına uygun olarak Arnavutluk dört vilayete ayrılmıştır: İşkodra, Kosova, Manastır ve Yanya. 4
 
XIX. asrın başlarına geldiğinde diğer Balkan ırkları nezdinde olduğu gibi Arnavutlar dayabancı devletler tarafından Osmanlı Devleti aleyhine tahrik edilmeye başlandılar. İlk saslıtahrikler, Rusya ve Fransa’dan geldi. Bu tahriklerin Müslüman Arnavutlar üzerinde pek tesiri olmadı. Arnavutlukta asıl kıpırdanışlar, XIX. Asrın ortalarında ekonomik buhranların artmasısebebiyle kendini gösterdi. ‘’XVIII. asrın sonları ve XIX. Asrın başlarında İmperatorluk düzeni ile birlikte sipahi düzeni de yavaş yavaş çürümeye başladı. Tımarlı sipahiler, kendilerine tahsis edilen arazileri, kendi toprakları imiş gibi addetmeye başladılar. Bunun sonucu Çiftlik adı verilen alanlarda Feodal lorlar türedi. Bu çiftlikle, daha sonra küçük klanlar ın kontrölüne geçti. Bu klanların çifliklerin de çalışan köylülerin çektikleri ızdırap dayanılmaz hale geldi. Kiralar gittikçe yükseliyor, köylülerin huzursuzluğu artıyordu. Kuvvetli arazi sahipleri Paşalık adı altında Babıali’ye ekonomik ve politik yönden daha az bağımlı hale gelmeye başladılar. MeselaTepelendeli Ali Paşa bunlardan biri idi. 5

 

Bu asırda, Balkan millitelerinden farklı olarak ArnavutlarOsmanlı Devleti İdaresininhizmeti altinda çoğunluğu oluşturuyorlardı. Müslüman olarak, Osmanlı ordusunda bir çok Arnavutlar tüm imparatorluk coğrafyasında bulunabilirdi. Özellikle Osmanlı Başkenti’nde birçok Arnavut aydınlar yaşıyorlardı. En meşhur olanları Fraşerli Kardeşleridir. Onlar Arnavut miliyetçiliği ve Osmanlı siyaseti için, iki tarafta katkıda bulundularİstanbul’da, onlardan en aktif olan Şemseddin Sami’dir. Şemseddin Sami’ye göre Arnavutların iki Vatanı vardı: birinci ‘’Memleket’’ olarak nitelendirilen Arnavut Vatanı, ikincisi ise ‘’Devlet’’ olarak nitelendirilen Osmanlı Vatanı’ydı.6
 
Osmanlı İmaratorluğu’nun genelinde, özellikle de Balkanlar’daki kısmın zayıflanmasıdevam ediyordu, çünkü Balkanlı Ortodoks milliyetleri Rusya Panislavizm siyasetinin desteği ile  her zaman güçlü oluyorlardı ve Osmanlı sınırları yavaş yavaş daraltıyorlardı. Yani bu dönemde,Osmanlı sınırları tüm Arnavutluk toprakları içinde vardı ve Batı’da bu toprakları ortodoks milletleriyle sınırlanıyordu. Bu nedenle Arnavutlar farklı bir millet olarak ve Müslüman çoğunluğu bir nüfusu ile, bu durumu tehdit olarak görüyorlardı. Osmanlı İmparatorluğun da ve dışarıda Arnavut aydınları Arnavutluk toprakları korumak için hareketler başlatırlardı.İstanbul’da, ‘’Arnavutluk Toprakları Koruma Komitesi’’ kurlmuştu. Balkanlılar milliyetçilik çağında yaşıyorlardı ve şüphesiz ki Arnavut milletinin de ayaklaması  kaçınmasızdır.
b. Şark Meselesi ve Osmanlı-Rusya savaşı 1877-1878
Şark kelimesi Doğu’yu ifade etmekle birlikte “Şark Meselesi” kavramı doğrudan batılılar nezdinde Osmanlı Devleti’ni ifade etmektedir. 1815 yılı itibariyle ortaya çıkan Şark Meselesi, Osmanlı Devleti’nin tamamen ortadan kaldırmayı hedeflemiştirBu sebepledir ki Avrupalılar kendilerine yabancı olan ve bütün işlerini bozan Türklerden nefret etmişlerdir ve Türkleri Avrupa kıtasına ayak bastıkları günden itibaren geldikleri yere geri göndermek çabasına girişmişlerdir. Bunun doğrultusunda Şark Meselesi bir İslamHıristiyan çatışması olmaktan öte bir Türk-Avrupa mücadelesi olmuştur.
 ‘’Şark meselesi’nin’’ hedefileri:
 1-Hıristiyan Avrupalıların Müslüman doğu milletlerini ekonomik ve siyasi nüfuz vehükmü altına almak amacından oluşan tarihi meselelerin hepsidir,
2-Avrupalıların Osmanlı Devleti’ni, bahaneler ortaya koyarak parçalamak, zapt et-mek,Osmanlı idaresi altında bulunan farklı milletlerin bağımsızlıklarını sağlamak istemelerinden meydana gelen tarihi meselelerin hepsidir .7
 
Bu nedenle, Yunan İsyanın daberi XIX. Yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti Balkan Ortodoks milletlerle çatışıyordu, çünkü bu milletler Arvupa devletleri tarafından teşvik edilerek müslüman hakimyetin’den bağımsız olmaları gerektiğini savunuyorlardı. En aktif devletlerden biri Rusya’ydı. Rusya Panislavizm siyasetiyle güney slavlara ve Balkan Ortodoks milletlere yardım ediyordu ve Osmanlı Devleti ile bu yüzyıl boyunca birçok savaşlar ortaya çıktı.8
 
1877’de Osmanlı devleti Sırbistan ve Karadağ ile savaşıyordu, onlar bu zamana kadar Osmanlı hakimiyetin altındaydı. Şüphesiz ki Ruslar Bakanlılara yardım ediyordu ve Avrupa’dakiOsmanlı karşıtı büyük bir propaganda yapıyordu. Osmanlı devleti Sırbistan ve Karadağ’a karşı savaşa kazanmasına rağmen Avrupanın Güçlü devletleri ve Rusya, Osmanlılara bazı şartlar dayattı Karadağa kuzeyde bir bölgenin verilmesi istediler. Osmanlıların şartları reddetmesi savaşa yol açtı ve 1877’de Ruslar Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti.9
Kırım savaşı’ndan beri Osmanlı devleti Batılı büyük güçleri kendi yanına çekmeyi başarmıştı. Ancak 1877’ye gelindiğinde Rusya, Osmanlı Devleti’ni yalnız bırakmayı başardı ve Balkanlardaki karışıklıkları bahane ederek Osmanlı devleti’ne savaş ilan etti.
 
Savaşa hazırlıksız yakalanan Osmanlı Devleti Kafkasya ve Tuna cephesi olmak üzere 2cephede Rusya ile savaşmak zorunda kaldı. Kafkasya cephesi çabuk çözüldü ve üstün Rus kuvvetleri Erzurum’a kadar ilerledi. Batıda, Tuna cephesinde ise Plevneye kadar hızla ilerleyen Rus kuvvetleri Osman Paşa komutasındaki Türk askerleri tarafından durduruldular. Ancak Kafkas cephesinde alınan yenilgilerin ardından bu cephe de zayıfladı ve Plevne’nin düşmesinin ardından Rus ordusu Meriç Nehri’ni geçti. 20 Ocak 1878′de Edirne düştü. Ruslar Silivri’yi de alarak Ayastefanos (Yeşilköy)’a kadar ilerlediler. Osmanlılar barış istemek zorunda kaldılar.Osmanlılara karşı ağır koşullar içeren Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Ama Avrupa’dadengenin Rusya lehine bozulduğunu gören Avusturya, İngiltere, Fransa ve Almanya buantlaşmaya karşı çıktılar. Berlin’de uluslararası bir konferans toplandı ve 13 Temmuz 1878′deimzalanan Berlin Antlaşması’yla savaş sona erdi.
 
Ayastefanos Antlaşması: 93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 OsmanlıRus Savaşı, Osmanlı Devletinin yenilgisiyle sonuçlandı. Rus ordu su, batıdan Yeşilköy’e (eski Ayastefanos), doğudan Erzurum’a kadar geldiler. Osmanlı Devleti, barış istedi. Rus orduları başkomutanıNikolay, barış esaslarının mütarekeyle birlikte görüşülmesi şartıyla bu isteği kabul etti ve Mart 1878’ de İstanbul’un Yeşilköy semtinde ağır koşullar içeren bu antlaşma imzalandı.
c. Ayastefanos Anlaşması ve Arnavut toprakları
 
3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Barış Antlaşması, Osmanlı’daki büyük yıkımın belgesiydi. Anlaşmaya göre, RomanyaSırbistan, Karadağ tam bağımsız oluyorlar; ayrıca Karadeniz’den Ege Denizi’ne kadar inen koskoca bir Bulgaristan kuruluyordu. Osmanlılar’a sözde Bosna-Hersek ve Arnavutluk bırakılıyordu ama, bunlarla bir kara bağlantısı bile yoktu. Avrupa Türkiyesi ikiye bölünmüş, Bulgaristan’ın Ege’ye inmesiyle tuhaf bir coğrafi durum ortaya çıkmıştı. Batıda kalan toprakların, kısa bir zamanda elden çıkması kaçınılmazdı. Osmanlılar, Balkanlar’dan atılıyorlardı. Ayrıca Rusya, bir kısım savaş tazminatına karşılık Kars, Batum, Ardahan’ı almıştı.10
Böylece Anravutluk’un bazı toprakları Sırbistan, Karadağ ve Rusyanın bu anlaşmaya dayanarak kurduğu Büyük Bulgaristan Devleti’nin sınırlarına ihlak edildi. Osmanlı ordusunun çözülmesi ve Yeşilköy Anlaşması’nın imzanlanmasından sonra, Arnavutluk’un kuzey ve güneyindeki Müslümanlar, Karadağlıların ve Yunanlıların yönetimi altına girecekleri endişesine kapıldılar. Bu durum, ülke içinde ve dışında Arnavut Milli Hareketi karşısına çözümü güç bir problem çıkardı: Komşu Balkan ülkeleri arasında paylaşılmadan ülkeyi Osmanlı yönetiminden nasıl kurtaracaklardı? 11
 
Kuzeybatıdakı hat: Bileca-Korita-Gacko-Piva/Tara Nehri müştererken –Lim’e kadar, DrinaNehri müştererken
Lim’e kadar, Drina Nehri müştererkenPrijepolje’ye kadar, Lim Rozaj’akadar Lim’in doğu bölgesi-Rugova-Plav Gusinje dahil- Prokletije-Liqeni i Hotit-İşkodra gölüAdriyatik denizi ağzına kadar Bojana (bir nolu madde). Güneybatı sınır ise aynen kalır: Antivari’den Bojana’ya kadar olan sahil şeridi Karadağ’a bırakılmıştır.12
 

Sırbistan sınırı: Drina akışını takiple, Dezovo kaynağına kadarki eski sınır Raşka’ya kadar. Dezovo-Yeni Pazar- Bosur Planina-İbar –Sitnica-Lab- Batince-Kriva/Veternica su ayırım Kalimanci-Vlasina ağzına kadar Morava-Suha Planina- Krupac’a kadar Nişava-Tuna’ya kadar eskisınırı. 13

 
Batıdaki Bulgar sınırı: Vranje kazasını, yeni Serbistan sınırının batı yakası boyunca Skopska CrnaGora’ya kadar – Kumanova kazasının batı sınırı – Kaçanik-Tetovo-Korab dağları-Kara Drina müşterek akıntısına kadar Velescica – Ohrid kazasının batı sınırı – Korça-Starovo-Gramos dağları – Kostoria (6 numaralı madde).14

2) Prizren Birliği’nin Faaliyetleri ve Çatışmaları

a-Prizren toplantısı ve Berlin Kongresi
 
Ülkenin güney ve kuzeyindeki Arnavut yurtseverleri önderleri, Yeşilköy Anlaşması’nı boşa çıkarmanın mücadelesini veriyorlardı. Böylece 1878 Nisanın sonlarında, söz konusu anlaşmanın ortaya çıkardığı durumu görüşmek üzere, eski Gusinye kaymakamı Ali Paşa’nıteşebbüsüyle Yakova’da ayanlar ve beyler bir toplantı düzenlendiler.15
 
Mayıs ayının ikinci haftasında ise, Prizren’de, eskeriyeti Müslüman olan 300 kadar Arnavut temsilcinin iştirak ettiği bir toplantı başlar. İlk toplantı, Bayrak Camii’nde veMayıs’ta yapılır.16
Toplantı sonrasında Arnavut Halkının haklarını Savunma Merkez Komitesi adı altında bir komite teşkil edildi. Komite aynı ayın 30’unda bir bildiri yayınlayarak Slav ortasında Arnavut milliyetçiliğine vurgu yaptı. Bildirde şöyle deniliyordu: ‘’Bizler, Karadağlı, Yunan, Sırp ve Bulgar komşularımızla barış içinde yaşamayı arzuluyoruz. Biz, onlardan bir şey talep etmiyor ve istemiyoruz. Ama kendimize ait olanı da korumaya kararlıyız. Arnavutluk topraklarını Arnavutlara bırakın!’’ 17 
 
10 Haziran 1878’de yani Yeşilköy Anlaşması maddelerini tartışmak için düzenlenen Berlin Kongresi’nin başlamasından üç gün önce, Prizren’de başka bir toplantı daha yapıldı. Mevcut durumu değerlendiren bir konuşma yaptıktan sonra, delegelerden ülkenin parçalanmasını engelleyecek ortak bir cephe teşkil istedi. Toplantı sonunda Prizren İttifakı veya ‘’Lidhja ePrizrenit’’ adında ve toplantı yerinin adına uygun olarak etnik değil milli bir örgüt kurulması kararlaştırıldı. Ayrıca örgütün kuzeydeki merkezinin İşkodra, güneydeki merkezinin Gjirokaster olması, Elbasan’ın ise ikisi arasında irtibat noktası olarak kullanılması kararı alındı.18
 Bu çalışmalar esnasında kurultay üyeleri arasında bazı görüş farklılıkları da ortaya çıkmıştır. Çoğunluğu muhafazakâr paşalar, beyler, din adamlarından oluşan ve arkasında Sultan’ın güçlü desteği bulunan muhafazakârlar, birliğe, Arnavut olmayan Müslüman Balkan unsurlarını (Bosnalı, Bulgar, Türk v.s) da kapsayan İslami bir karakter kazandırılmasını talepetmişlerdir. Kongredeki muhafazakâr kesimin varlığı ve birliğe İslami bir karakter kazandırılması girişimi II. Abdülhamid’in de oldukça işine gelmekte idi. Böylece bir yandan Arnavut ulusçuluğu gölgelenecek öte yandan da, Bosna-Hersek’in Avusturya’ya karşısavunulmasında bu birlik üyesi Arnavutlar kullanılacaktı.19
 
Demek ki örgüte iki akım hakimdi. Birincisi, muhafazakar Müslüman kesimdi ve politikası, Babı Ali’ye Osmanlı yönetiminden çıkmadan özerk bir statü sağlayacak reformlarıkabul ettirmekti. İkincisi ise, Hıristyan ve Müslümanlardan oluşan milliyetçi kesimdiBerlin Kongresi’nin ilk günü olan 13 Haziran’da, Arnavutlar Berlin’de temsilcisi olmayantek Balkan halkıydı. Batılı devletlerin müdahalesi neticesinde 1878 Berlin Kongresi kararları ile değiştirilmiştir. 20
 
Ancak daha çok devletlerarası güç dengesinin korunması kaygısıyla yapılmış olan bu değişiklikler Arnavutlar açısından gelecek kaygısını azaltmadığı gibi daha da artırmıştır. Bir kere, Berlin Antlaşması neticesinde Sırbistan Karadağ ve Romanya bağımsız birer devlet olurken, Arnavut yerleşimli Gosina, Ülgün ve Plavya kazalarının Karadağ’a ilhakına karar verilmiştir. Öte yandan Büyük Bulgaristan Prensliği’ne dâhil edilmiş olan
topraklar küçültülerek, geri kalan kısmı Makedonya ve Doğu Rumeli Vilayeti olarak Osmanlı Devleti’ne bırakılmıştır. 21
 
Prizren’de 18 Haziran 1878 bir toplantı daha yapıldı. Prizren toplantısının kararları alınarak aynen Kabul edilmiştir. Bu Kararnameye göre ittifak, şeriat temellerine görekurulmuş Müslüman bir organizasyondu: Burada Sultan’ın hakları bilhassa Kabul edilmiştir. Kararname 47 Arnavut beyi tarafından imzalanmıştır. Toplantıya katılanların ittifakla kabul ettikleri program şöyleydi;
1.Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ’a hiçbir toprak parçası bırakılmamalıdır.
2.Sırbistan ve Karadağ’a verilmiş olan, Arnavutların oturdukları bölgeler geriye verilmelidir.
3.İttifak, Berlin Kongresi’ne bir heyet yollayacaktır.
4.Arnavutluk’a geniş bir otonomi verilmelidir 12
Program yazılı olarak hazırlanır, bir nüshası Sultan’a diğer bir nüshası da BerlinKongresi’ne gönderilir. Berlin’e de ittifak temsilcileri olarak, Abdül Fraşeri bey ve Jani Vreto giderler. Kosova’ya kadarki TürkKaradağ sınırlarını tesbit etmek üzere Bab-iAli tarafından, Mehmed Ali Paşa Arnavutluk’a gönderilir. Mehmed Ali Paşa, 19 Auğustos 1878’de Prizren’e gelir ve 27 Auğustos’ta Prizren’de Arnavut beyleriyle bir toplantı yapar. Beyler de, zahiren Berlin Anlaşması’nın Plav-Gusinye ile alakalı kısmını kabul ederler. Mehmed Ali Paşa, Buradan Cakova’ya gider ve burada 6 Eylül günü birkaç bin Arnavut tarafından saldırıya uğrayarak, öldürülür.23
 
Gusinje’deki ittifak, milletlerarası sınır komisyonuna yolladığı bir yazıda, kendi muvafakatları olmadan, bir karış toprağın dahi Karadağ’a verilmeyeceğini açıklar. Karadağ ise buna karşılık, 1879 yılı Ağustos’unda, sınırın tam önundeki Plav – Gusinje’nin Türk birlikleritarafından boşaltınmasını talep eder. Bu talep yerine getirilir ve hükümet Müslüman halka, Karadağ işgaline karşı çıkmaktan vazgeçmelerini ilan eder. Göç etmek isteyenlere de,Manastır, Kosova ve İşkodra köyleri ile 10 yıl vergi muafiyeti garanti edilir.24
 

4 Aralık 1879 günü Karadağ ile İttifak birlikleri, Novic-Velika’da çarpışırlar. 8 Ocak 1880’de ise Ali Paşa, Karadağlıları Lim kıyısındaki Pepiç çarpışmasında, Andrijeviç’ya kadar püşkürtü. Bu başarısızlıklar üzerine Karadağ hükümeti bu bölgenin zorla işgali planında vazgeçer. Plav-Gusinje bölgesinin terkedilmesini sağlamak için, Arnavut isyancilarına karşı hakiki bir kısım gerektiği fikri ortaya çıkınca, Berlin Kongresinde İtalyan temsilcisi olan Kont Corti bir anlaşma teklif eder: Karadağlılara Plav –Gusinje yerine, Cem hattında, Katolik Gruda kabilelerinin üçte ikisi ve Hot ile Kelmendi’nin bir kısmı verilmeliydi. Fakat bu plan da Kuzey Arnavutluk’un Katolik dağlı kabilelerini kararlı mücadelesiyle karşı karşıya kalır. Katolik kabileler, İşkodra Fransız konsolosluğuna yazılan yazıda şunlar vardı: ‘’ Yüzyıllardan beri,haşmetmeabları Sultanımıza itaatlı bir sadakatle bağlıyız. Mutlu bir şekilde yaşadığımız, hürryetimizi teneffüs ettiğimiz için gururluyuz ve halihazırdaki kaderimizi ve statükomuzu değiştirecek olan herkese karşı savaşacağız’’ 25

 Müslümanlar Plava ve Gusinje’yi ellerinde tutup, Katoliklerde kendi bölgelerini Karadağ’a teslim etmeyi reddedince, Haziran 1880’da Berlin’de bir araya gelen itilaf devletleri büyükelçileri, bu defa Karadağ’a Hoti ve Gruda’nın yerine Adriyatik sahilindeki Müslümanlara ait olan Ülgün’ü vermek istediler. Arnavut direnişçiler, bu uluslararası kararı da reddederek Ülgün’i işgal ettiler. Avrupa devletlerinin Osmanlı sultanına Ülgün’ün Kradağ’a teslim edilmemesi halinde  ülkesine ait donanmanın İzmir’i işgal edeceği şeklinde şifahi bir mesaj gönderdi. 23 Kasım günü 1880 ittifak birliklerine karşı dört saatlik bir çarpışmadan sonra Ülgün’ü işgal eder. Bu nedenle, şimdi Arnavutlar ve Osmanlı devleti arasında ilk çatışmalar başlıyordu.
b-II.Abdülhamid’in Panislamism siyasetinde ‘’Prizren Birliği’’
 
Osmanlı tarihinde birçok yerde karşılaştığımız “Biz, canımızı Müslümanların ittihadı (birliği) uğrunda feda etmiş bir milletiz” cümlesinden de anlaşılacağı üzere, bir kısım Osmanlı padişahları ve devlet adamları İttihadı İslam’ı bir düstur olarak kabul etmişler. İttihadı İslam terimi ilk defa 1869 yılında kullanılmıştır. Pan İslamizim için kullanılabilecek en erken tarih ise 1875 yılıdır.26 Batı’da siyasi ve ideolojik bir hareket olarak telakki edilen Panİslamizim üzerine yapılan çalışmaların ekserisinde, bu terimin 1870’lerde ortaya çıkmış olduğu ve II. Abdülhamid tarafından uygulamaya konulduğu düşüncesi hâkimdir.27
 
1878 Hadiseleri ve Rumeli’nin, yani İmparatorluğun Avrupa’da ki bölümünü jeopolitik konumunun giderek hassas bir hal alması, Osmanlı yöneticilerini bir ‘’Arnavut’’ politikası tanımlamayı denemek zorunda bıraktı. Sultan Abdühamid’in Arnavutlara yönelik bu politikası sürdürülmesi zor bir dengeye dayanıyordu.28 Arnavutlar, her şeyden önce Müslimandı. Halifeolarak onları memnun etmek görevleri arasında bulunuyordu. Sonra, Arnavutlar,
Osmanlı Devleti’nin bölgelerindeki otoritesinin koruma görevini üstlenmişlerdi. Kardağ, Bosna-Hersek, Sırbistan isyanlarının bastırılmasında çoğu zaman Müslüman Arnavutluk askerleri kullanılmıştı. Bu durum onlara, >>Avrupa Türkiyesi’nde başkaldırmaya eğilimli unsurları zapt eden bir polirolü>> vermişti. II. Abdülhamid, bu durumun idraki içerisinde bulunuyor, Balkan Türkiye’sinin elde tutulması için Arnavutları tekrar kazanmaya çalışıyordu.29
 

Sultan Abdülhamid, Arnavutlara özel bir sempati gösterir, onlara iyi yaklaşılmaları karşısında  Arnavutlar.  ‘’Abdülhamid’in kendilerine uygun, memnuniyet verici idare tarzı ve kötü fikirlerin bu cemiyet içinde gelişmesini önlemişti’’ Bunun sonucu Arnavutlardan, ‘’İslam ve mutaasıp olan kısım, herhangi bir Avrupa idaresini veya Hristiyanların hakimiyeti ihtimalini reddederek, Türk hakimiyeti alanında Padişah’a sadık kalmayı tercih etmekte idiler. Balkan Hristiyan ahalisinin amansız düşmanı olan Arnavutlar, Abdülhamid tarafandan bunların isyanlarına karşı kıymetli bir silah olarak kullanılmıştı.30

II. Abdülhamdid çok erken bir dönemde, Müslüman Arnavutları Avrupa’daki Osmanlı hakimiyetinin temel ‘’dayanağı’’ olarak kullanmak konusunda yüksek düzeydeki memurlar tarafından yüreklendirilmişti. 1880’de Saffet Paşa ona bir layıha vererek, bir ‘’Arnavut politikası’’ oluşturmasını tavsiye etmişti. Ona göre, ‘’Arnavut milleti’’ gücüyle imparatorluğun Rumeli’deki ‘’dayanağının özgücünü temsil eden bir kuvvetti. Saffet Paşa, Arnavut milleti derken, sadece Müslüman Arnavutları kastediyordu, çünkü bu milletin Müslüman imanı ve Arnavutların doğal çoşkusu, yiğitliği ile birleşen dinsel gücü’’ Sultan tarafından kullanılması gereken  faydalanılabilecek bir fırsat olduğunu belirtiyordu.31
 
Prizren Birliği’nin statüsü göz önüne alınırsa ve Kararnameye göre Birliği, şeriat temellerine göre kurulmuş Müslüman bir organizasyondu. Burada Sultan’ın hakları bilhassa kabul edilmiştir. Sultan II.Abdülhamid Birliği para ile finanse ediliyordu.32
c-‘’Prizren Birliği’’ndeki miliyetçiler ve Bab-i Ali’yle çatışmalar
 
Yukarıda dedik ki Prizren Birliği içinde iki akım hakimdi: muhafazakar ve milliyetçiler. Milliyetçileri temsil eden kurum ‘’Arnavut Halkının Haklarını Savunma Merkez Komitesi’’dir. Yirmi sekiz kurucu üyesinden onu Müslüman, dörtü Katolik ve on dörtü Ortodoks oluyordu. Prizren Birliği içinde en aktif, Müslüman olan Fraşerli Kardeşleri’dir. Toprak sorunları çözüme bağlandıktan sonra, Arnavut’çuları genelde ademi merkeziyetçilik yönünde seyreden tavrı,Sultan Abdülhamid’in merkeziyetçi siyasetiyle çatıştı. Bu da bazı Arnavutçu liderlerin radikaleşmesine yol açtı.33
 
23 Eylül 1878’de, Şemseddin Sami Fraşeri’nin Tercümanı Şark adlı gazetesinde, Komitesit arafından hazırlanan, Arnavut eyaletlerinin bağımsızlık taleplerini ihtiva eden bir program neşredilir. Programa göre:
1.Üç Arnavut vilayeti, ‘Arnavut Vilayetleri’ adı altında toplanmalı.
2.Osmanlı memurları Arnavutçaya vakıf olmalı.
3.Arnavut vilayetlerinde yılda iki kez umumi toplantı tertip edilmeli.
4.Okul ve resmi dairelerdeki resmi dil Arnavutça olmalı, Türkçe yalnız İstanbul’daki merkezi hükümetle olan ilişkilerde kullanılmalı.
5.Bu vilayetler için müstakil Arnavut milis teşkilatı teşkil edilmeli. 34
 1880 Eylül ayının ortalarından itibaren Arnavutluk toprakları örgütle Osmanlı Devleti arasındaki askeri çatışmaları tekrar başlamasına işaret eden siyası gerginliklere sahne oldu. Bu gerginliğin ortadan kaldırılıp bir çözüm şekline ulaşılmak mümkün müydü? 

Gerçekte sözünü ettiğimiz tüm gelişmeler, iki taraf arasında bir çatışmanın artık kaçınılmaz olduğunu göstermekteydi. Örgüt, özerklik ve Ülgün, Teseyla ve Epir’in teslim edilmemesi konusundaki ısrarın, geri dönüş mümkün olmayan milli bir istek olarak görülüyordu. Osmanlı Sultanı ise kendi açısından Arnavutluk’un özerkliğinin tartışılacak bir şey olmadığını ve özellikle de itilaf devletlerini bunu desteklediğini düşünüyordu. Dolayısıyla kendi düşüncesine göre geri kalan Müslüman Arnavut topraklarını elde tutabilmek için Ülgün ve diğer yerleri feda etmeye hazırdı ki, Arnavut milliyetçiliğiyle Osmanlı meşruluğu arasındaki çatışmayı kaçınılmaz noktaya getiren husus da bu

idi. Fakat bu durumda, örgütün merkez komitesinin Eylül ayında ‘’ilerici’’ ve ‘’muhafazakar’’unsurları arasında aynı ayın sonlarında İşkodra Komitesinin Debre’de ki toplantısı sırasında şiddete başvurulması çağrıları arasında, tek yanlı özerklik ilanı konusunda bölünmeye yol açtı.35
Örgütün Ülgün’ün Almanya’nın arabuluculuğu ile Karadağ’a teslim edilmesini kabul eden Bab-ı Ali’nin bu yöndeki emirlerini dinlemeyi reddetmesinden sonra, Osmanlı kuvvetleriyle silahlı çatışma çıktı ve bu durum örgüt içindeki ‘‘ilerici’’ kanadı güçlendirerek Osmanlı yanlısı‘‘muhafazakarları’’ saf dışı bırakmalarına zemin hazırladı. 1880 kanunu evvelinde ‘‘ilericiler’ ’Abdil Fraşeri ve diğerlerinin önderliğinde geçici Arnavut hükümetini ilan ettiler. Bir sonraki yılın kanunisani ayında bu geçici hükümet ülkenin yönetim işini devralmaya başladı. Başta Prizren mutasarrıfı olmak üzere Osmanlı mutasarrıfları ve memurları makamlarından uzaklaştırıldı. Mahlli komiteler de kendi bölgelerindeki idari işleri ellerine aldılar.36
 
Bu siyası ve askeri gelişmeler, özellikle de tek yanlı otonomi ilanı, imparatorluk bünyesinde otonomi veya tam bağımsızlık kazanma amacıyla sarf edilen İslami ‘‘milliyetçi’’ akımlar silsilesindeki bir halka olması hasebiyle Sultan Abdülhamid’i endişelendirdi. 1877 ve 1880 yılları arasında, Sultan Abdülhamid bilhassa hükümetini sağlamlaştırmak için ‘‘İslami uyanış’’ siyasetini iç politika projesine dönüştürmek istediği bir dönemde gelişen bu hareketlerle yani Biladı Şam, Hicaz, Kürdistan hareketleriyle ilk defa karşı karşıya çıkmak zorundaydı. Arnavutların üzerlerinde ki yabancı baskılara karşı mukavemetini gördükten sonra, halifelik kisvesine tekrar bürünerek Arnavut silahlı direnişini ortadan kaldırmak amacıyla askeri güç kullanmaya karar verdi.
Sami Fraşeri, Şubat 1881’de De Rada’ya gönderdiği mektupta, OsmanlıArnavut ilişkilerini  kopma noktasına getiren sebepleri sıraladıktan sonra şöyle diyordu: Prizren komitesi son üç yıldır sürekli olarak Arnavutluk’un tek bir özerk vilayet halinde birleştirilmesini istedi. Ama imparatorluk (yani Osmanlı devleti) onları vaatlerle aldattı. Arnavutlar, artık imparatorluğukendileri için hiçbir şey yapmak istemediğini anlamış durumdalar. Bu durumda Prizren Komitesi Arnavutluk’un özerk veya tam bağımsız olarak birleştirilmesini uygun görmüştür.37
 1880 Eylül ile 1881 Nisan ayı arasında, Müşir Derviş Paşa komutasında, 21 grup askerle gelen Osmanlı ve Karadağ ordusu Arnavut örgütü mevkilerine koordineli saldırılar başlattılar.38 1880 Eylülün den itibarense zaten Ülgün sahil uluslar arası bir filonun kuşatması altındaydı. 20 Ekim 1880’de İşkodra’dan hareket eden Osmanlı kuvvetleri aynı aynı 26’sında Ülgün’ü işgal edip Karadağ’a teslim ettiler. 24 Mart 1881’de Üsküp Osmanlıların eline geçti, bir sonraki ayda Prizren Osmanlı ordusunun kontrolüne girdi. Arkasından örgütün lider kadrosundan önemli bir kesimi tutuklandıktan sonra başka kaçanların, takibine, valiliklerin, mevkilerin ve hediyelerin dağıtımına başlandı. Böylece modern Arnavutluk’un tarihindeki ilk ulusal hareket sona ermiş oldu. Bu hareket önceki haline ancak Sultan Abdülhamid’in 1909’da tahttan indirilmesinden sonra gelebildi.Sultan Adbülhamid, kumandan Derviş Paşa vasıtasıyla Arnavutları Arnavut milliyetçiliği yerine İslam camiyası (ümmet) sancağı altına girmeye davet etti ve herhangi bir silahli isyanın islam şeriatına ve Müslümanların halifesi olarak kendisine karsı girişilmiş isyan sayılacağı uyarısını yaparken reformların uygulanacağına dair söz verdi.39

Sonuç,

Berlin Anlaşması Suriyelilerin ülkelerinin geleceğiyle ilgili endişelerini teskin etmiş, böylece Ayan Hareketinin ateşi sönüp tekrar ‘’Osmanlı Birliği’’ şemsiyesi altına geri dönmelerine yol açmış olduğu halde, aynı anlaşma Kürdistan ve Arnavutluk’ta bağımsızlık arayışlarını körüklemiştir. Çünkü bu anlaşma Arnavutluk için bir dönüm noktasıydı. Doğu Anadolu’da İngiliz desteği altında bağımsız bir Ermeni devletinin kurulacağı endişesi, Kürt lider Ubeydullah’ı kendi yönetiminde bağımsız bir devlet kurmak amacıyla kıyama kalkışmak suretiyle bölgesel bir kimliğin ifadesi konusunda acele ettirmiştir. Keza Berlin Anlaşması’nın Balkanlarda komşu Hiristyan devletlerinin yeniden kurulması için Arnavutluk topraklarının parçalanması,Arnavutluk’ta milliyetçi mücadele ruhunun dirilişinin sebebiydi. 
Osmanlı İmparatorluğu sınırları dahilindeki halklarda milli eğitim ve mahalli kimliği ifade edici yayınlar ancak islam tarih şuuru ve kültürü (Osmanlıcılık) çerçevesi içinde uygulanıyordu, Arnavutluktaki kültürel, sosyal ve ekonomik gelişmeler XIX. yüzyılın ortalarından itibaren milli bir Arnavut kültür hareketinin ortaya çıkmasına zemin hazırladığından, onların OsmanlıRus savaşı (18771878) sırası ve sonrasında halk olarak harekete geçmeleri için gereken şuuru oluşturmuştu. Gerçi ‘’Arnavut milliyetçiliğinin doğuşu’’ doğrudan yabancı bir faktörle(OsmanlıRus savaşı) bağlantılı olması, sosyo-ekonomik gelişim ve kültürel hareket, dışarıdan kaynaklanan meselenin içeriyi ve Arnavutluk toprak bütünlüğünü tehdit etmesi üzerine, bu faaliyetlerin başarı şansını artırmıştır.
 
Arnavut milli hareketinin önemi, farklı dinlere, değişik coğrafi ve idari bölgelere sahip olmalarına rağmen, basit bir coğrafi kavram olmayı reddederek, büyük kesiminin ilk defa tek ağızdan konuşmalarında gizlidir. Bu yüzdendir ki komşu Hıristyan halklar bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra Arnavutlar da doğrudan Osmanlı hakimiyeti altında kalmayı reddetmişlerdi. Bununla birlikte, düşman HiristyanSlavlarla çevrili bir ortamda ‘’İslam şemsiyesi’’ne ihtiyaçları olduğu için, Arnavut Müslümanlarını Osmanlı Devletinden tam olarak kopmaları zordu.Başlangıçta Osmanlı hakimiyeti altında kalmayı (özerklik) kabul etmeleri, Osmanlı Birliği’ne destek çıkıyor olmaktan ziyade bölgenin zorunlu kıldığı stratejik durumdan kaynaklanıyordu Arnavut milli uyanışında İslam’ın payı büyüktü. Gerçekten de Arnavut milli olarak hareketinin en ön safında fikir, kumanda ve topluluk olarak Müslümanlar vardı. Arnavut örgütü içinde Osmanlı Devleti’ne atıfet besleyen muhafazakar Müslümanların çoğunlukta olmasına rağmen, yine de Müslüman ‘’milliyetçi’’ kesim onların prensiplerini reddedip geçici hükümetlerini ilan edebilmişlerdir.
 
Acaba Avrupa bir Arnavut devleti neden reddetmişti? Arnavutluk’un ağırlıklı nüfusunun Müslüman olması, ona Hıristyan müttefikler bulma yolunu kapatmıştı. Esasen bu, Şark Meselesi’nde din unsurunun çok önemli bir rolü olduğunun açık bir delilidir. John Morely, 1903’de Şark Meselesi’ni tanımlarken şöyle diyordu: ‘’.. Şark Meselesi’nin kökleri… Osmanlı Türklerinin Avrupa’da bulunmaları ve Müslüman olarak Hiristyan halkları hakimiyet altına almalarında yatar.’’40
Abdurrauf Sinno, Osmanlı’nın sancılı yıllarında Araplar-Kürtler-Arnavutlar 1877-1881, Salenge Yayınları, İstanbul 2011, s. 130
Süleyman Kocabaş, Avrupa Türkiyesi’nin Kaybı ve Balkanlarda Panislavizm, Auğustos 1986, s.169
Misha Glenny, The Balkans 1804-1999 Nationalism, War and the Great Powers, London 2000,Granta Books, s. 43
Peter Bartl, Milli Bağımsızlık Hareketleri Esnasında Arnavutluk Müslümanları 1878-1912, Bedir, İstanbul 1998, s.3
Süleyman Kocabaş, Avrupa Türkiyesi’nin Kaybı ve Balkanlarda Panislavizm,Ağustos ,İstanbul 1986, s. 167-168
6 George. Gawrych, The Cresent and Eagle, Ottoman Rule, Islam and albanians, 1874-1913, I.B. Tauris, London-NewYork, 2006 s. 10
Raif Karadağ, Şark Meselesi, Emre yayınları, İstanbul, 2005, s.7-9, 11-12, 18
Kocabaş, a.g.e., s.135
Norman Rich, Diplomacia e Fuqive te Medha 1815-1914, Toena, Tirane, s .219
10 Rich, a.g.e., s. 220
11 Bartl, a.g.e.,. s. 194-195
12 İbid
13İbid
14İbid. 195
15 Sinno, a.g.e., s.155
16 Bartl, a.g.e.,s. 197
17 İbid s. 117.
18 İbid
19 George. Gawrych, The Cresent and Eagle, Ottoman Rule, Islam and albanians, 1874-1913, I.B. Tauris,London NewYork, 2006 s. 61
20 Rich, a.g.e., s. 226
21 İbid
23 Bartl, a.g.e., s. 204-05
24 İbid
22 Kristo Frashëri, Lidhja Shqiptare e Prizrenit 1878-1881,Akademia e Shkencave e Shqipërisë. Tiranë, 2012. s. 29
25 Bartl, a.g.e., s. 204-05

26 Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid ve İslam Birliği, İstanbul 1992, s.10

27 F.A.K. Yasame, Ottoman diplomacy- Abdülhamid II and the Great Powers 1878-1888, The ısıs press, İstanbul, s.79
28 Nathalie Clayer, Arnavut Milliyetçiliğinin kökenleri Avrupada çoğunluğu Müslüman bir ulusun doğuşu, İstanbul Haziran 2013, s. 199
29 Kocabaş, a.g.e., s. 171-72
30 Gawrych, a.g.e., s. 68
31 Clayer, a.g.e., s. 202
32 A.K. Yasame, a.g.e., s. 76
33 Clayer, a.g.e., s. 191
34 Frashëri, a.g.e., s. 31
35 Clayer, a.g.e., s. 197
36 Gawrych, a.g.e., s. 120
37 Sinno, a.g.e., s. 189
38 Bartl, a.g.e., s. 213
39 Sinno, a.g.e., s. 190
40 Raif Karadağ, a.g.e., s.54
KAYNAKLAR
BARTL, Peter Milli Bağımsızlık Hareketleri Esnasında Arnavutluk Müslümanları (1878-1912); (Çeviren AliTANER) Bedir 1998
CLAYER, Nathalie Arnavut Milliyetçiliğinin Kökenleri Avrupa’da Çoğunluğu Müslüman Bir Ulusun Doğuşu 
Frashëri Kristo Lidhja Shqiptare e Prizrenit 1878-1881 Akademia e Shkencave e Shqipërisë. Tiranë, 2012. (Çeviren Ali BERKTAY) Baskı İstanbul, Hazıran 2013
GAWRYCH, George W. The Crescent and the Eagle Ottoman Rule, İslamand the Albanians, 1874-1913, London-New York2006, Tauris
GLENNY, Misha The Balkans 1804-1999 Nationalism, War and theGreat Powers,London 2000,Granta Books
KOCABAŞ,Süleyman Avrupa Türkiyesi’nin Kaybı ve Balkanlarda Panislavizm İstanbul 1986 Ağustos
RİCH, Norman Diplomacia e Fuqive te Medha 1814-1914 Tirane, Toena 2006
SİNNO, Abdurrauf Osmanlı’nın Sancılı Yıllarında Araplar-Kürtler-Arnavutlar 1877-1881 (Arapçadan Çeviri Ahsen BATUR) İstanbul  2011, Selenge Yayınları
YASAMEE, F.A.K Ottoman Diplomacy Abdülhamid II and the GreatPowers 1878-1888 Thee İsis Press İstanbul 1996
KARADAĞ, Raif Şark Meselesi, Emre yayınları, İstanbul, 2005
Admin (info@arnavuthaber.com)

www.arnavuthaber.com Türkiye Arnavutlarına Yönelik Bağımsız İmece İnternet Yayınıdır

İlk yorumu siz yazın